Soma
Merhaba, elimde okunmuş, yorumlanmayı bekleyen kitaplar biriktiği halde bir post yazamıyorum günlerdir. 13 Mayıs'ta Soma'da meydana gelen katliam hakkında, "katliam" diyorum çünkü bu ne bir kaza bir de bir vahim hadise olarak anlatılabilir tarafımca, bir şeyler yazmalıyım biliyorum. Bunu "duyarlıyım" demek için değil, içimi dökmek için yapmalıyım ama kaçıyorum.. Soma ile ilgili bir haber okumaktan, duymaktan, hakkında konuşmaktan kaçıyorum. İnsan haklarında, insana değerde 1800' lerle kıyaslandığımız bir ülkenin vatandaşı olarak kendimi suçlu hissettiğim için kaçıyorum. Duyarsız kalmaya değil ama acıyı duyumsamamaya çalışıyorum çünkü. Sabrım, ruh sağlığım ve insan olmam günlük hayatımı sürdürmemi engelliyor zira.
Ama acı bitmiyor.Soma'dan kaçıyorum ama düşünmekten, ardından sokaklara çıkan insanlar hakkında bir şeyler duymaktan, okumaktan kaçamıyorum. Daha sindiremezken giden canları, yıkılan yuvaları, babasız kalan evlatları; bir de sokaklarda haykıran insanların ölümüyle sınıyorlar. Beynim, duygularım darmadağın artık, düşüncelerimi toparlamakta zorlanıyorum. Büyük bir oyunda etkisiz bir piyon olduğumuz hissini silemiyorum kafamdan.
Bu olaylar bana bir şeyi çağrıştırıyor, çocukluğumdan bir anıyı.. 12-13 yaşlarındayken Fen Bilgisi öğretmenimizin hepimizi bir sınıfa topladığını, " ders işlemeyeceğiz, film izleyeceğiz." dediğini hatırlıyorum. Çocukluğun neşesini hayal edebiliyorsunuzdur sanırım, ders yerine film büyük bir ödüldü bizler için. Çocukluğumda siyaseti de, siyasetin tarih olmuş halini de pek bilmezdim. Bu yüzden de Hitler'i savunan, o gün izlediğimiz film o odadaki her çocuğu Hitler'in bir kahraman olduğuna inandırmıştı. Aradan 2-3 yıl geçince anlamıştım anlatımın insanın beyninde nasıl bir his uyandırabileceğini ve düşüncelerini nasıl yönlendirebileceğini. Bu filmi ben hiç unutmadım ismi dışında. Büyüdükçe sahneler daha anlaşılır, yorumlanır oldu benim için. Bende aynı duyguyu uyandıran bir film daha olmuştu Die Welle, Dalga filmi. Yaşadığımız dönemde kitleleri, polisi, hükümeti bu filmlerde bir yerlere oturttum sanki.
Konudan koptuysam da diyeceğim o ki ben acıyı tarif edemem. Bunu hepimiz yaşıyoruz. Aileleri gibi; aileleri kadar yaşamamız mümkün değil elbette ama sızlıyor vicdanımız. Ben artık ölümlerden değil de saplantılı düşüncelerden ve cehaletten korkuyorum. Umuyorum bir barış, huzur, medeniyet mümkün olur bu ülkede ama her geçen günün daha korkunç bir sabaha gebe kaldığını hissediyorum. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da dediği gibi; “Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.”
Bazı şehirler için "medeniyetten önce para girmiş" derler. Dilerim kalplerimize önce medeniyet girer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder