Kategoriler

23 Kasım 2014 Pazar

Paulo Coelho ~ Aldatmak

         Merhabalar, henüz yorumlamadığım bir çok kitap olsa da henüz taze bitirdiğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum sizlere. Enteresan bir yorum yazacağım sizlere. Zira ben bile ne demek istediğimi anlamıyorum. Neyse gelin bir de siz okuyun, bakalım siz ne anlayacaksınız...

        Paulo Coelho ile daha önce tanışanız olmuştur, özellikle Simyacı kitabı fazlasıyla övülüyor. Ben Aldatmak kitabı sayesinde tanıştım yazarla. Anladığım kadarıyla en vasat kitaplarından birini seçmişim tanışmak için. Kitap tanıtımlarında o kadar çok övgüyle, o kadar yüceltilerek anlatılıyordu ki, merak etmeden edemedim.Bir gecede okuyup bitirdiğim, bende inanılmaz ikilemler yaratan bir kitaptı Aldatmak. Sanırım ben yorumlarken siz de anlayacaksınız ikilemlerimi.

        31 yaşında, bir eş, bir anne, gelecek vaat eden bir gazetecinin dilinden anlatılıyor kitap. Bir erkeğin, bir kadının dilinden kitap yazması benim gözümde zor. Bir kadının en olgun

16 Kasım 2014 Pazar

Aldous Huxley ~ Cesur Yeni Dünya

         Merhabalar, bu aralar Totaliter düzenle ilgili, distopik kitapları okumaya sardım 1984, Cesur Yeni Dünya, Fahrenheit 451 gibi. Diğerlerine de sıra gelecek ancak biz bugün Cesur Yeni Dünya'yı konuşalım. 

        İnanılmaz bir Dünya yaratılmış öncelikle. Gerçek olabilme ihtimali nedeniyle korkunç bir konu anlatılmış. Ford'dan sonra 632 yılında geçiyor hikaye. İnsanların kuluçka makinelerinde üretildiği, olgunluğa erişinceye kadar sistemin istediği şekilde koşullandırıldıkları, bireysel bir gelişimin olmadığı, herkesin mutlu, tüketimle huzurlu, sorgulama ve günümüzde var olan toplumsal ahlaktan tamamen habersiz yaşadığı bir düzeni anlatıyor Cesur Yeni Dünya.

       Ford dedim ama onu da açmak lazım sanırım. Ford, bildiğimiz araba markası olan Ford. Kitabın yazıldığı dönemde ekonominin süper güçlerinden olan Ford'u Tanrı olarak metafor haline getirmiş Huxley. 

       Kitap yaratılan dünya itibariyle distopik olduğu kadar,

8 Kasım 2014 Cumartesi

Yalçın Tosun~ Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler

       Yalçın Tosun'un ilk kitabı Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler, bloglarda sıkça gördüğüm ve isminden etkilendiğim, yavaş yavaş meraktan içimi kemirten bir kitaptı.

       Şu sıralar okuduklarım ve aldıklarım genel anlamda öykü kitapları oluyor. 20 dakikalık metro maceralarımda öykü kitapları inanılmaz keyif veriyor bana. Gün boyu "iş bitsin de, kaldığım yerden devam edeyim" diye kitabı düşünüp durmuyorum öykü kitaplarını okurken. Yavaş yavaş, sindire sindire okunabilmeleri; kısacık bir hikayede çok şey anlatabilmesiyle öyküleri ayrı seviyorum. 

        Yalçın Tosun'un bu ilk kitabını da okurken çok beğendim, beğenmekten fazlası takdir ettim. Büyük bir cesaret örneği aslında yaptığı. Sen ilk kitabını yazacaksın, bunu bir de öykü kitabı olarak yazacaksın, hem de bu öykülerin suya, sabuna dokunan cinsten, cıs dedirten öykülerden olacak. Yalçın Tosun'un

1 Kasım 2014 Cumartesi

Gabriel Garcia Marquez ~ Benim Hüzünlü Orospularım

           Gabriel Garcia Marquez'den okuduğum ilk kitabın Yüzyıllık Yalnızlık olması gerekirdi biliyorum ama 1 yıla yakın süredir kitaplığımda beklemişse de henüz okumaya başlayamadım. Yine de onunla ve kitaplarıyla tanışma zamanım gelmiş olmalı ki Benim Hüzünlü Orospularım'ı okudum. Ve bayıldım. Kısacık bir kitap için dev bir hikayesi var Benim Hüzünlü Orospularım'ının. 90 yaşına girmiş bir ihtiyarın aşkla tanışmasını ve bu hikayeyi bize anlatmasını konu ediniyor kitap. Hayatı boyunca parasını ödemediği hiçbir kadınla birlikte olmamış gazetecimiz, son viraja girmeden bildiğini yapmak ister ve eski bir dostunu arar. Bu eski dosttan istediğiyse farkında olmadan aşık olmasına neden olmaktır.

        Kitap kurgusu itibariyle bana Lolita'yı andırdı, bu basit bir "küçük bir kız çocuğuna aşık olma" andırması değildi, içten sevgisiyle andırdı. Adına ve konusuna göre cinselliğin minimum olduğu bir kitap olduğunu söylemeliyim. Yasaklamak falan isteyen olur, eder, hani bilsin.

John Green ~ Kağıttan Kentler

        Okuma Şenliği'nin "Sadece bir kitabını okuduğunuz ve sevdiğiniz bir yazardan bir kitap okuyanlara" kategorisi için seçmiştim bu kitabı. Aynı Yıldızın Altında kitabıyla tanıştığımda yazarı beğenmiş, John Green'in akıcı ve esprili üslubundan keyif almıştım. Kağıttan Kentler kitabında da aynı esprili üslubunu koruyor yazar. Bu nedenle diyalogları oldukça keyifli olan bir kitap Kağıttan Kentler. Ancak konusu ve kurgusu itibariyle bana hitap etmedi.

      Çılgın bir kız olan Margo'nun lise son sınıfta Quentin ile geçirdiği intikamlarla dolu bir geceden sonra evden kaçması ve Quentin'in, Margo'nun bıraktığı izleri takip ederek onu bulma çabasını konu alıyor kitap. Quentin'in ağzından anlatılan hikayede, muhteşem Margo'yu arıyoruz birlikte. Bırakılan ipuçları ve o ipuçlarını birleştirme kısmı oldukça keyifli olsa da, kitabın durgun ilerlemesi ve de ucu açık bir son yaratmaktaki başarısızlığı benim için kitabı vasat hale getirdi. Bana hitap etmediyse de okunma ve beğenilme oranı yüksek bir kitap tabii ki.Sanırım böyle kitaplar için ben biraz yaşlıyım:)

       Kitabın filminin de çekileceğinin dedikodusunu verdikten sonra hepinize kitaplı ve keyifli günler dilemek kalıyor bana.

Yayınevi: Pegasus

Sayfa Sayısı: 320 Sayfa

23 Ekim 2014 Perşembe

Güz Okuma Şenliği 1. Ay Raporu

       Merhabalar, ben döndüm. Sizlere anlatacak o kadar çok şeyim var ki.. Hepsi kitaplar hakkında.. Tamam %99'u diyelim en iyisi. Bazı özel sebeplerden blogumu ihmal ettim ama bu sürede tabii ki kitaplardan uzak durmadım. Sevgili Pinuccia'nın da gelenekselleşen Okuma Şenliği için kitap okumaya başladım. Pinuccia her şenliği başlatışında, kalemi kağıdı alıp koşturuyorum kitaplığıma. Bu etkinlik için de çok güzel kitaplar seçtim tabii ki, okuma listemi daha sonra bir postta paylaşacağım. Biz gelelim Güz Okuma Şenliği'nin ilk ayında okuduğum güzelliklerime;

13 Temmuz 2014 Pazar

Amanda Hodgkinson ~ 22- Britanya Yolu

          Ben bu kitabın arka kapağını bile okumadan sırf kapak resmine bakarak almıştım. "Sırf kapağı için bile okunur" diye yazdığım postlarım dahi var. Ama neymiş dış görünüş aldatıcı oluyormuş. Kitabın ana konusu inanılmaz güzel aslına bakarsanız, yazarın ilk kitabında patlama yaratmak adına sonunda büyük bir ters köşe planlaması harika bir seçim. Ama yemek tarifi vermekle, onu yapmak bir olmuyor. Yazar da tam bu noktada işi berbat etmiş zaten. 

        Okuyucuyu geçmişe döndürerek merak olgusunu yüksek tutsa da, bunu okuyucuya sunarken bütün heyecanı kaçırıyor. Muhteşem bir haberi pat diye vermek gibi.. Konusunu biraz anlatarak yorumlamak en iyisi..

         II. Dünya Savaşı'nda Polonyalı bir çift, Silvana ve Janusz..